Diğer Haberler Son Dakika 

BİDAT VE HURAFELER

Bidat, asr-ı saadetten sonra ortaya çıkan, dini bir dayanağı olmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakkında kullanılan bir terimdir. Biri geniş, diğeri dar kapsamlı olmak üzere iki şekilde tarif edilmiştir. Geniş kapsamlı tarife göre bidat, Hz. Peygamber’den (s.a.s.) sonra ortaya çıkan her şeydir. Dar kapsamlı tarife göre ise, Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilâve veya eksiltme özelliği taşıyan her şeydir.

Hurafe ise, “akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” demektir. Masal, efsane ve genel olarak gerçek dışı olduğu kabul edildiği halde hoşa giden nakil ve rivayetlere de hurafe denilmiştir. Din dışı alanları da kapsamakla birlikte dini konularda daha yaygın olan hurafe, hemen hemen bütün dinlerde mevcuttur. Hurafelerin, Kuran ve sünnete dayalı herhangi bir temeli yoktur ve bu iki kaynak, her türlü hurafeyi reddetmiştir.

Çeşitli ayetlerde gaybı yalnız Allah’ın bildiği vurgulanmakta, peygamberlerin bile sadece Allah’ın bildirmesi halinde gaybdan haber verebilecekleri ifade edilmektedir. (bk. Âli İmran 179, Cin 26-27). Kişilerin inançlarını istismar eden kâhin ve falcılarla onların günümüzdeki uzantıları olan medyum ve astrologların sözlerine itibar edilmemesi İslâmî açıdan bir zorunluluktur. Bu tür hurafeleri İslâm’a mal etmek için Hz. Peygamber’e nispet edilerek aktarılan rivayetlerin tamamı İsrâiliyata dayanmaktadır. (İsrâiliyat: Yahudi mitolojisi veya İsrailoğulları kaynaklı rivayetler)

Hurafe kapsamına giren bidatler olduğu gibi, girmeyenler de vardır. Güzel bidatler hurafe sayılmazken, kötü bidatler hurafe sayılmıştır. Hz. Peygamber’den sonra çeşitli sebeplerle ortaya çıkan her türlü yeniliğin bidat olarak isimlendirilmesi sebebiyle İslâm âlimleri, bidati; “bidat-ı hasene” (iyi bidat) ve “bidat-ı seyyie” (kötü bidat) ayrımına gitmişlerdir. Bu bağlamda Kuran’ı bir Mushaf’ta toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minare ve medrese inşa etmek, iyi bidat örnekleridir. Öte yandan kabirlerin üzerine türbe yapmak, bu mekânlarda adak adayıp kurban kesmek ve mum dikmek kötü bidate örnek olarak gösterilebilir. Bidat kavramıyla kastedilen, İslam’da olmadığı hâlde sonradan ortaya çıkan dinî inanç ve uygulamalardır. Yoksa tüm yenilik ve icatlar, bidat kavramına dâhil edilemez. Bu sebeple yeni gelişmeler, teknolojik icatlar, bidat kavramının dışındadır.

Übey b. Kâb’ın insanlara topluca teravih namazı kıldırdığını gören Hz. Ömer, “Bu ne güzel bidat!”(Buhari) diyerek tasvip etmesini delil olarak gösteren İmam Şafii şöyle diyor: “Kitaba, sünnete, icma ve sahabenin yoluna muhalif olan her şey kötü bidat; bunlara muhalif olmayıp hayra yönelik şeyler de iyi ve güzel bidattir.”

Prof. Dr. Faruk BEŞER, bidat konusunda şöyle diyor: “Bidat, dinde sonradan ortaya çıkan her türlü ekleme ve çıkarmalardır. Akide ve ibadetler dinin değişmez alanıdır. Yani Allah Rasûlü zamanında nasıl idiyseler, kıyamete kadar da hep öyle kalacaklardır. Namaz o zaman nasılsa, şimdi de öyledir, öyle olmalıdır. Bidat, sadece ibadet ve akide alanında olur. Allah Rasûlü’nün hiç yapmadığı ve yapılmasına izin vermediği her inanç ve ibadet türü ya da ibadetlerdeki her ekleme ve çıkarma bidattir. O nafile namaz kılmış ve “Dileyen kılabildiği kadar kılsın” demiş. O halde kişi günde bin rekât nafile namaz kılsa bidat işlemiş olmaz. Ama mesela “filan gece, yüz rekât namaz kılmalıyız” derse bidat işlemiş olur. Bir ibadet dinde varsa vardır, yoksa sonradan ihdas edilemez. Kimse ibadetlerde sayı koyamaz, ibadetin zaman ve mekânlarıyla oynayamaz. Mesela tesbihi 33 değil de 43 kez yapalım diyemez, derse sevap değil, günah almış olur.”

Diyanet İşleri Başkanlığı, hurafelere karşı halkı bilinçlendirmek amacıyla hazırladığı “21. Yüzyıl Türkiye’sinde Hurafeler” adlı kitapta, halkın yanlış bildiği çok sayıda inanışları açıklamıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden şifa beklemek. Çocuğu olmayanlara deve dili veya etini yedirmek. Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağını keserek cami avlusuna bırakmak. Yürümeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak, cuma namazından ilk çıkan kişiye ipi kestirmek. Gelinin kucağına erkek çocuk verilince, çocuğunun erkek olacağına inanmak. İki bayram arasında nikâh ve düğün yapmamak. Nazar boncuğunun nazardan koruyacağını düşünmek.

Karganın ötüşünü, o bölgeye gelecek belanın işareti olarak kabul etmek. Gece vakti tırnak kesmek, cuma veya arefe günlerinde çamaşır yıkamak ve dikiş dikmek gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak. Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak. Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi kaşındığında da para çıkacağına, ayağın altı kaşındığında da yola çıkılacağına inanmak. Cenazenin 7, 40, 52’nci gecesi ile ölüm yıldönümünde hatim ve mevlit okutmak. Cenazeyi alkışlarla uğurlamak, cenazenin arkasından slogan atmak ve çiçek serpmek vb.

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, İl Müftüsü Ali Rıza Tahiroğlu-Bidat ve Hurafeler, TDV 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Hurafeler)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler